İstanbul
DOLAR18.6215
EURO19.4637
ALTIN1050.2
Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

Mail: [email protected]

Türk Hukuku Açısından Suriyelilerin Statüsü: Suriyeliler Kimdir, Kim Değildir?

Bilindiği üzere, Arap Baharı adı verilen ve Kuzey Afrika’da başlayıp hızlıca Arap Dünyası’na yayılan muhtelif halk hareketleri, uzun bir süre uluslararası toplumun gündeminde önemli bir yer tutmuştur. Son dönemde ikinci plana düşen bu süreç, Tunus’taki gelişmelerle birlikte yeniden sorgulanmaya başlamıştır. Çok boyutlu ve çok değişkenli muhtelif sorunlar doğuran Arap Baharı süreci, komşumuz Suriye’yi de etkilemiş ve Mart 2011’den itibaren Suriye’de de bir hareketlenme başlanmıştır. Söz konusu halk hareketleri, kısa bir süre sonra iç savaşa dönüşmüştür. Öte yandan, olayların başlamasıyla birlikte bölgede yer alan devletler dışında, pek çok önemli devlet de doğrudan veya dolaylı olarak Suriye sorununa müdahil olmuştur. Bu müdahaleler ve Suriye’nin kendi iç sorunları, ortaya pek çok mesele çıkarmıştır ki bunlardan biri de Suriye’den yapılan göçlerdir. Bu göçlere muhatap olan devletlerin başında da Türkiye gelmektedir.

Suriyeliler sadece cenaze için girdi çıktı yapabilecek!. - Haber, Haberler, Son Dakika Haberler

Türkiye’ye gelen Suriyeliler ile ilgili pek çok sorun gündeme gelmiş ve ilk Suriyeli kafilesinden itibaren bu sorunlar artarak devam etmiştir. Bahsi geçen sorunlardan biri de Türkiye’ye gelen Suriyelilerin statüsüdür. Günlük dilde “göçmen, mülteci, şartlı mülteci, sığınmacı, ikincil koruma” gibi kavramlarla ifade edilen Suriyelilerin statüsüyle ilgili yeknesak bir kullanım oluşmamış; kavram birliği yerleşmemiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında en önemli sebep ise yazılı ve görüntülü medya ile sosyal medya zemininde, tam bir kavram karmaşasının yaşanmasıdır. Bahsi geçen kavramların birincil anlamları ile sosyolojik anlamları esas alınmış, hukukî nitelikleri göz ardı edilmiştir. Suriye ile ilgili fikir beyan eden kişiler içinde de değişik alanlardaki uzmanlıklarına rağmen, konunun hukukî boyutuyla ilgili yeterince hassasiyet gösterilmemiştir. Aynı hassasiyetin resmî kurumlar tarafından da gösterildiği söylenemez. Oysa her bir statünün ayrı bir hukukî niteliği ve buna bağlı olarak doğurduğu bir takım sonuçlar vardır. Öte yandan, kavram karmaşası yaşanması ve dil birliği sağlanamaması sebebiyle bu mesele, özellikle muhalefet partileri ile bunlara müzahir kişiler ve gruplar eliyle istismar edilmiştir. Bu sebeple aşağıda, Türkiye’deki Suriyelilerin hukuken sahip olduğu statü ve sahip oldukları haklar üzerinde, genel hatlarıyla durulacaktır. Bu bağlamda, yine son dönemde zaman zaman dillendirilen ve Suriyeliler ile “göçmen” olarak nitelendirilen bazı Türk vatandaş grupları arasında yapılan kıyaslamalar ve benzetmeler de değerlendirilecektir.

Türkiye’deki Suriyeliler hukuken temelde, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK), çerçeve yönetmelik niteliğindeki 2014/6883 sayılı Geçici Koruma Yönetmeliği (GKY) ve çalışma izinleri bakımından da 2016/8375 sayılı Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik (GKÇY) hükümlerine tabiidir. Bahsi geçen mevzuata bakıldığında Suriyelilerin, “geçici koruma statüsü” altında olduğu anlaşılmaktadır. Zira GKY Geçici Madde 1’e göre 28.04.2011 tarihinden itibaren, Suriye’de meydana gelen olaylar sebebiyle Türkiye’ye gelen Suriye Devleti vatandaşları ile Suriye’deki vatansızlar ve mülteciler, geçici koruma altına alınırlar. Geçici koruma statüsünün tanımı ise YUKK’nın 91. ve GKY’nın 3. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddelere göre ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitle olarak sınırlarımıza gelen veya geçen yabancılar, geçici koruma statüsü altına alınırlar. Bu kişiler için GKY m. 7’ye göre, başka bir statü de söz konusu olamaz. Ayrıca, GKY m. 16’ya ve Geçici Madde 1’e göre şahsen yaptıkları uluslararası koruma başvuruları işleme konulmaz. Bir başka deyişle bahsi geçen kişiler mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma gibi statüleri kazanmak için başvuru yapamazlar.

Geçici koruma statüsü, sınırsız bir süreyle devam etmez. GKY’nin 9-16. maddeleri arasında geçici koruma kararının alınması, içeriği, sona ermesi ve sınırlandırılması ile ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır. Bu çerçevede, şahsen veya kitle olarak geçici koruma statüsüne son verilebilmektedir. Suriye sorununun çözülmesi veya şartların eskiye dönmesi hâlinde, statüye son vermek mümkündür. Böylesi bir durumda da Suriyelilerin dönüşü, hukukî bir mecburiyet hâline gelecektir. Öte yandan, bayram ziyareti vesilesiyle ya da muhtelif sebeplerle Suriye’ye gidip belirli bir süre kalanlar veya sürekli ilişkilerini devam ettirip Suriye’de barınabilenler hakkında, bahsi geçen maddeler çerçevesinde tedbirler uygulanabilir ve geçici koruma statülerine son verilebilir. Bu gibi kişilerin Türkiye’ye girişi de bu kapsamda engellenebilir.

Geçici koruma statüsünden, diğer statülere geçiş mümkün olmadığı gibi kendiliğinden vatandaşlığa geçiş de mümkün değildir. GKY’nin 22. maddesine göre bu kişilere verilen “geçici koruma kimlik belgesi”, GKY’nin 25. maddesine göre Türkiye’de kalış hakkı verir ancak bu belge, ikamet izni ve eş değer bir belge yerine geçmez. Ayrıca bu kimlik, uzun dönem ikamet iznine geçiş hakkı tanımaz; süre itibarıyla ikamet izni toplamında dikkate alınmaz ve sahibine, Türk vatandaşlığına başvuru hakkı tanımaz. Bu durumda, Suriyelilerin Türk vatandaşı olabilmeleri için geçici koruma statüsünün kaldırılması gerekir.

Kamuoyunda yaygın bir şekilde üzerinde durulan konu da Suriyelilerin aldığı hizmetlerle ilgilidir. Bu hususta bir bilgi kirliliği söz konusu olup konu, yaygın bir şekilde istismar edilmektedir. Geçici koruma statüsü altındaki Suriyelilerin alabileceği hizmetler, GKY’nin 26-32. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre sağlık, eğitim, iş piyasasına erişim, sosyal hizmetler ve yardımlar, tercümanlık ve benzeri hizmetler sağlanabilir. Bununla birlikte, bu konularda sınırsız ve kuralsız bir hizmet alımı söz konusu değildir. İlgili maddelerde, bahsi geçen hizmetlerle ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapılmış ve her hizmetle ilgili sınırlayıcı hükümler getirilmiştir. 33. maddeye göre mevzuata ve idarî gerekliliklere uymakla yükümlü olan Suriyeliler, yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde, 35. madde hükmü çerçevesinde, eğitim ve acil sağlık hizmetleri hariç olmak üzere, diğer hizmetlerden kısmen veya tamamen mahrum bırakılabilirler.

Suriyelilerin iş piyasasına erişimiyle ilgili olarak da oldukça yaygın yanlışlar, kamuoyuna yerleştirilmek istenmektedir. Bu bağlamda, konuya ilişkin özel bir düzenleme yapılmıştır. Yukarıda işaret ettiğimiz GKÇY’nin 4. maddesi hükümlerine göre geçici koruma statüsüne sahip olan Suriyeliler, çalışma izni olmaksızın Türkiye’de çalışamaz veya çalıştırılamaz. 5. maddeye göre ise çalışma izni başvurusu yapılabilmesi için geçici koruma kaydının yapılması ve 6 aylık bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Yine bu çerçevede önemli bir hüküm de 6. maddededir. Maddeye göre yalnızca Türk vatandaşları tarafından icrasına izin verilen işler ve meslekler için başvuru yapılması mümkün değildir. Böyle bir başvuru yapılsa bile başvuru, herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın işlemden kaldırılır. Konuya ilişkin olarak üzerinde durulması gereken son husus ise istihdam kotasıdır. 8. maddede düzenlenen hükme göre geçici koruma altındaki Suriyeliler, iş yerinde çalışan Türk vatandaşlarının % 10’undan fazla istihdam edilemez.

Suriye’den göç edenlerle ilgili olarak bazı Türk vatandaşı grupları ile benzerlikleri de ileri sürülmektedir. Bunlardan ilki, Avrupa’ya ve özellikle daha yoğun bir göçün yaşandığı Almanya’ya giden Türk işçilerle ilgilidir.

Oysa Suriyelilerin, bu Türk vatandaşları ile karşılaştırılmaları söz konusu dâhi olamaz. Her şeyden önce Avrupa’ya giden Türkler, bir iç savaş sonucunda Türkiye’yi terk etmiş değildirler. Avrupa’daki iş gücü açığını kapatmak üzere, Avrupa’daki hükümetlerin davetiyle gitmişlerdir. Avrupa ekonomisine emekleri ile katkı yapmışlar, zamanla kendi işlerini kurarak istihdam imkânı da yaratmışlardır. İlgili coğrafyalara yük getirmemişler, vergi vermişler, üzerlerine düşen bütün diğer yükümlülükleri de yerine getirmişlerdir. Sosyal güvenlik ve eğitim hizmetlerinden ücretsiz yararlanmamışlardır. İlgili devletlerin hukukuna riayet ederek bir yaşam sürdürmüş ve sürdürmektedirler. Sığınmacı, mülteci, şartlı mülteci gibi statülere tabii olmamışlardır.

Suriyelilerin bayram izni kısıtlandı – DW – 22.04.2022

Suriyeliler ile benzerlik kurulmak istenen ikinci grubu ise Balkanlar, Kırım ve Kafkasya kökenli Türk vatandaşları oluşturmaktadır. Son günlerde, Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşü çerçevesinde yapılan tartışmalarda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları içinde “göçmen” olarak adlandırılan bu gruplarla ilgili çeşitli açıklamalar yapılmaktadır. Balkanlardan, Kırım’dan ve Kafkasya’dan göç eden; Türk soylu, Türk dilli ya da akraba topluluklara mensup kişilerden oluşan; Türk millî kimliğinin bütünlüğü içinde yer alıp Türklüğün ayrılmaz bir parçası olan bu gruplar ile Suriyelileri mukayese etmek ve aynı kefeye koymak mümkün değildir. Zira söz konusu coğrafyalardan yapılan göçler, 14 KUTLU SESLENİŞ | TÜRK MİLLETİNİN HAYKIRAN SESİ Osmanlı Devleti’nin sınırlarının küçülmesi ya da etki alanının daralmasıyla ortaya çıkmıştır. Bölgeden gelen kişiler, ya Osmanlı Devleti vatandaşıdır ya da Rus işgali altına giren diğer Türk devletlerinin mensuplarıdır. “Devlet içi” ya da “Türk yurtları içi” şeklinde nitelendirilebilecek bu göçlerle gelen Türkler, sınırların değişmesi sonucu kendi devletleri içinde başka bir bölgeye gelmiş ya da o tarihteki en güçlü Türk devleti olan Osmanlı Devleti’ne göç etmişlerdir.

Balkanlardan, Kırım’dan ve Kafkasya’dan yapılan göçleri Suriyeliler ile mukayese etmek, ciddi bir tarih ve coğrafya bilgisi eksikliğine işaret eder. Bu grupların Suriyeliler ile hiçbir şart altında benzemesi söz konusu değildir. Bilgi eksikliğine dayalı yorumların telafisi mümkün olabilir ancak farklı niyetlerle yapılan benzetmeler, kabul edilemez. Suriye sorunu çerçevesinde bu grupları iğnelemek veya bunlara hakaret etmek, hiç kimsenin haddi de hakkı da değildir. Öte yandan, söz konusu coğrafyalardan gelen göçler neticesinde Türkiye’ye yerleşen Türkler, bugünkü nüfusumuzun asgarî olarak % 35’ini teşkil etmektedir. Dolayısıyla bilgi sahibi olmadan, vezinsiz-kafiyesiz yorum yapanların bu demografik gerçeği de öğrenmesi gerekir. Ayrıca, «göçmen» şeklinde nitelendirilen Balkan, Kırım ve Kafkasya Türklerini iğnelemek ya da aşağılamak, Türk milletinin birliğine ve Türk Devleti’nin bütünlüğüne de ağır zarar verir

Sonuç olarak Türkiye’deki Suriyeliler, geçici koruma statüsü altındadırlar. Hukukî statüleri ifade edilecekse “geçici koruma altındakiler” ibaresi, genel olarak ise “Suriyeliler” tabiri kullanılmalıdır. Bu kişiler, kendiliğinden Türk vatandaşı olamazlar. Vatandaş olabilmeleri için her şeyden önce geçici koruma statülerinin kaldırılması, ardından da Türk Vatandaşlığı Kanunu’ndaki şartları yerine getirmeleri gerekir. Bu bağlamda önemli bir husus da kendilerine verilen geçici koruma kimlik belgesinin ikamet izni yerine geçmeyeceği, dolayısıyla Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda aranan ikamet sürelerinin tamamlanması için söz konusu belgenin yeterli olamayacağıdır. Bir başka deyişle geçici koruma kimlik belgesi ile Türkiye’de geçirdikleri süreler, vatandaşlık başvurusu için geçerli olmayacaktır. Yine, Suriyelilerin bu belge ile elde ettikleri bir çalışma izni de yoktur. Çalışma izni alabilmek ve iş gücü piyasasına dâhil olmak için ilgili Türk mevzuatına ve kendilerine yönelik GKÇY’ye göre başvuru yapmaları gerekmektedir. Öte yandan, Suriye’deki şartlar düzeldiğinde ve Suriye sorunu çözüldüğünde, bu grupların geri dönüşleri de bir mecburiyettir. Statülerinin geçici olarak tesis edilmiş olmasının ve buna uygun olarak bazı hizmetlerden yararlanma haklarının bulunmasının, kendiliğinden ve zamanla kalıcı bir statüye sahip olacakları veya vatandaşlık elde edecekleri sonucunu doğurması mümkün değildir. Geçiciliği yaratan şartlar eskisine döndüğünde, Suriye’ye dönüş de zorunluluk arz edecektir. Ayrıca, muhtelif sebeplerle Suriye’ye gidip gelebilen, belirli süre kalabilen, sürekli ilişkiler tesis edip barınabilen kişilerin Türkiye’ye geri dönüşünün engellenmesi de bahsi geçen mevzuat çerçevesinde mümkündür.

Türkiye’deki Suriyelilerin, Avrupa’ya göç eden Türk vatandaşları ile Balkanlardan, Kırım’dan ve Kafkasya’dan göç eden Türk toplulukları ile karşılaştırılmaları da mümkün değildir. Oldukça farklı şartlara sahip bu gruplar ile Suriyelileri aynı kategoriye sokmak, ciddi bir saptırma ve Türk millî kimliği ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu değerlerine zarar verme anlamına gelir. Türk millî kimliğinin ve bu kimliği ayakta tutmak için kurulmuş Türk Devletlerinin binlerce yıldır çetin bir savaş verdiği bu coğrafyada, “Aile-sülale-kabileboy-soy-etnisite-mezhep-din-bölgehanedan-dönem” gibi kavramlar veya etkenler yoluyla Türklüğe içeriden yapılan saldırıların ya da ayrıştırmaların hoş görülmesi mümkün değildir. Tarih, doğrudan veya dolaylı, açık ya da örtülü bir şekilde bu saldırıları ve ayrıştırmaları yapanları kaydetmektedir. Şaşmaz bir hüküm verici olan Tarih, Türklüğe yapılan bu tarz saldırıların nasıl bertaraf edildiğini de yine sıklıkla kaydetmiştir. Kısacası, bu konuda yapılan açıklamalarda, herkesin daha dikkatli olması ve titiz davranması, bir mecburiyettir. Aksine bir durum, ahlaken olduğu kadar hukuken de sorumluluk doğuracaktır.

Kaynak: Kutlu Sesleniş Dergisi

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar