İstanbul
DOLAR18.6215
EURO19.4637
ALTIN1050.2
Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

Mail: [email protected]

Suriye Harekatları ve Hukuki Temeli Yazı Dizisi (3. Bölüm)

Suriye Harekatları ve Hukuki Temeli Yazı Dizisi (3. Bölüm)

TÜRKİYE ile SURİYE ARASINDAKİ İKİLİ ANTLAŞMALAR

Türkiye ile Suriye arasındaki komşuluk ilişkileri içinde, önemli hususlardan biri de terörizmle mücadele konusudur. Türkiye’nin 40 yılı aşkın bir süredir yürüttüğü terörizmle mücadelede, Suriye ile ilişkileri de inişli-çıkışlı bir seyir izlemiştir. 1998 yılında yapılan ve aşağıda ele alınacak olan “Adana Mutabakatı”na kadar Suriye, Türkiye’nin ülke bütünlüğünü hedef alan KİP terör örgütünü himaye etmiş ve kendi devlet ülkesi içindeki faaliyetlerine göz yummuştur. Bu da Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin gerginleşmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Adana Mutabakatı’nın ardından KİP’i açıkça himaye etmeyi bırakan Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkiler yumuşamaya başlamış ve Beşar Esad dönemi ile birlikte, çok yönlü bir şekilde hızla gelişmeye başlamıştır. Arap Baharı sürecinin Suriye’ye sıçraması/sıçratılmasına kadar devam eden bu dönemde, Türkiye ile Suriye arasında 2001, 2009 ve 2010 yıllarında üç antlaşma imzalanmıştır. Terörizmle mücadelede işbirliğini esas alan ve aşağıda incelenecek olan bu antlaşmalardan özellikle 2010 yılındaki antlaşma, oldukça detaylı hükümler barındırmaktadır.

Suriye’de iç savaşın başlamasıyla birlikte Türkiye-Suriye ilişkilerinde çok keskin bir dönüş yaşanmış ve adeta “tarih tekerrür ederek” ilişkiler, 1998 öncesine dönüşmüştür. Temelde, Türkiye’nin Esad rejiminin uygulamalarına karşı çıkmasından kaynaklanan bu değişim, Suriye’nin terörizmle mücadele alanındaki işbirliğine yönelik tutumunu da değiştirmiştir. KİP’in Suriye kolu DBP/HSB’nin faaliyetlerine göz yummaya başlayan Suriye, iç savaşın şiddetlenmesiyle kendi devlet ülkesi içindeki etkin otorite tekelini de yitirince, DBP/HSB’nin Türkiye’ye yönelik terörizm faaliyetleri hız kazanmıştır. Ayrıca Arap Baharı sürecinde Irak’ta ve ardından Suriye’de etkinlik kazanıp alan hâkimiyeti tesis eden IŞİD’in Türkiye’ye yönelik terörizm eylemleri de ağırlıklı olarak Suriye üzerinden gerçekleşmiştir. Her iki terör örgütünün Suriye devlet ülkesinden organize edilen ve icrasına başlanan eylemleri karşısında Suriye devleti, Adana Mutabakatı ile 2001, 2009 ve 2010 antlaşmalarındaki hükümlerin gereklerini yerine getir(e)memiştir.

Arap Baharı sürecinde, yukarıda da belirtildiği üzere, Türkiye’ye yönelik ve Suriye kaynaklı terörizm eylemleri hız kazanmıştır. Bu sebeple Türkiye, Suriye kaynaklı bahsi geçen eylemlere yönelik askerî harekâtlar düzenlemiş ve bunlardan bir kısmı, Suriye devlet ülkesinde gerçekleştirilmiştir. Aşağıda, Türkiye’nin gerçekleştirdiği bu sınır ötesi operasyonlar, Türkiye ile Suriye arasında imzalanmış ikili antlaşmalar çerçevesinde ele alınacaktır.

A. Adana Mutabakatı

Türkiye ile Suriye arasındaki komşuluk ilişkilerinde, en önemli sorunlardan biri de yukarıda işaret edildiği üzere Suriye’nin KİP’i himaye etmesidir. Suriye’nin KİP’e desteği, asgarî olarak KİP’in Türkiye’de yeniden etkinlik kazandığı 1980’lere kadar uzanmaktadır. Türkiye, Suriye’yi bu konuda defalarca uyarmış ancak bir sonuç alamamıştır56. Suriye, KİP’i engelleme yönünde, somut adım atmamakta ısrar etmiştir. 1998’in ikinci yarısında ise Türkiye, konu üzerinde çok boyutlu bir politika izlemeye başlamıştır. Gerek Genelkurmay Başkanlığı gerekse Cumhurbaşkanlığı ve hükümet seviyesinde, Türkiye tarafından en üst düzeyde yapılan açıklamalar, iki devleti savaşın eşiğine getirmiştir57. Açıklamaların devam ettiği bir zaman diliminde, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, KİP liderinin Suriye’yi terk ettiğini açıklamıştır. Açıklamada Yılmaz ayrıca, Türkiye ile Suriye arasında, “Adana Mutabakatı”nın imzalandığını ve bu mutabakatın 19-20 Ekim 1998’de her iki devletin yetkilileri arasında yapılan görüşmeler neticesinde sağlandığını belirtmiştir.

20 Ekim 1998 tarihli Adana Mutabakatı, temelde 6 maddeden oluşmaktadır59. İlk iki maddeye göre terör örgütü KİP’in lideri, Suriye’den çıkarılmış olup tekrar girişine izin verilmeyecektir. Aynı durum KİP üyeleri için de geçerli olup Suriye’deki KİP kamplarının faaliyetine de son verilmiştir. Bunun dışında, KİP kamplarının tekrar faal olmasına müsaade edilmeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca birçok KİP üyesinin tutuklandığı ve yargı önüne çıkarıldığı; bu kişilerin yer aldığı listelerin de Türkiye’ye teslim edildiği ifade edilmiştir.

Adana Mutabakatı’nın 3. maddesine göre Suriye, kendi devlet ülkesinden kaynaklanan, Türkiye’nin güvenliğini ve istikrarını tehlikeye atacak eylemlere; KİP’in silah, lojistik ve malî destek sağlamasına ve propaganda faaliyetlerine izin vermeyecektir. Suriye, 4. maddede KİP’i terör örgütü olarak ilân etmiş ve KİP’in kendi devlet ülkesindeki faaliyetlerini yasaklamıştır. Bu yasak, diğer terör örgütlerini de kapsamaktadır.

Adana Mutabakatı’nın 5. maddesine göre Suriye, kendi devlet ülkesinde KİP’in eğitim kampı kurmasını ve ticarî faaliyetlerde bulunmasını da yasaklamıştır. Ayrıca KİP üyelerinin transit yollarla üçüncü devletlere gidişi de Suriye tarafından engellenecektir. Son olarak 6. maddeye göre Suriye, KİP liderlerinin kendi devlet ülkesine girişine izin vermeyecek ve gümrük yetkililerine de gereken talimatı verecektir.

Adana Mutabakatı’nın etkin bir şekilde uygulanabilmesi maksadıyla Türkiye ile Suriye, bazı mekanizmalar kurmayı da bu antlaşmada öngörmüşlerdir. Buna göre iki devletin üst düzey güvenlik yetkilileri arasında doğrudan telefon hattı tesis edilmesi; tarafların birbirlerinin diplomatik temsilciliklerine ikişer özel görevli ataması; Suriye heyetinin kendi makamlarının onayına sunmak üzere, Türkiye tarafından önerilen ve terörle mücadele konusunda alınacak tedbirlerin etkinliğini denetleyecek bir sistem kurulması; Lübnan’ın da onayının alınması şartıyla KİP ile mücadelede üç devletin birlikte hareket etmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca Suriye heyeti, mutabakat metninde geçen hususların uygulanması ve somut sonuç alınabilmesi için Türkiye ile işbirliği yapılacağını ve gerekli tedbirlerin alınacağını da taahhüt etmiştir.

Adana Mutabakatı’nın hükümlerine bakıldığında ilk dikkat çeken husus, Suriye’nin tek taraflı yükümlülükler üstlenmesidir. Ayrıca mutabakat metninin dili de daha çok Suriye’ye yönelik buyurgan bir nitelik taşımaktadır. Bu iki veriden hareketle Türkiye’nin terörizmle mücadeledeki kararlılığının doruk noktasına ulaştığı ve Suriye üzerinde ciddi bir baskı yarattığı anlaşılmaktadır. Edilgen bir konumda olan Suriye’nin, meselenin iki devlet arasında savaşa evrilmesi ihtimâlinin artmasıyla birlikte mutabakata razı olduğu izlenimi doğmaktadır.

Mutabakat hükümlerinin içeriği irdelendiğinde ise Suriye’nin KİP’e yönelik kapsayıcı yükümlülükler altına girdiği görülmektedir. Herşeyden önce 4. maddede, KİP’i terör örgütü olarak kabul etmesi ve terör örgütü olarak kabul ettiği diğer örgütlerle aynı kategoride değerlendirmeye başlaması, önemli bir tek taraflı taahhüttür. Mutabakat metninin diğer maddeleri, 4. maddedeki bu tek taraflı taahhütün doğal bir sonucudur. Maddelerin çıkardığı genel sonuç ise Suriye’nin, ülke bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünü tekrar taahhüt etmesidir. Burada belki, metnin kaleme alınışıyla ilgili ve esasa müessir olmayan bir eleştiri getirilebilir ki o da 4. maddedeki hükmün, ilk madde olarak yazılmasının daha uygun olacağıdır. Zira bahsi geçen 4. maddedeki hüküm, genel mahiyette ve kapsayıcı bir niteliktedir. Diğer maddeler ise bu maddeden kaynaklanan doğal taahhütlerdir. Ancak belirtildiği üzere, bu sıralama eksiği metnin içeriğini değiştirmemekte ve Suriye’nin taahhütlerini etkilememektedir.

Mutabakatta yer alan ve bazı mekanizmalar öngören hükümlere bakıldığında, iki taraf arasında karşılıklı taahhütlerin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, karşılıklı taahhütlerin kaynağı yine, Suriye’nin tek taraflı olarak üstlendiği yükümlülüklerdir. Nitekim mekanizmalarla ilgili son maddede de Suriye heyeti, mutabakattaki hususların hayata geçmesi için işbirliğinde bulunulacağı ve gerekli tedbirlerin alınacağı yönünde, ayrı bir taahhütte bulunarak Suriye’nin yükümlülüklerini pekiştirmiştir. Uygulamayla ilgili hükümlerdeki son husus ise taraflar arasındaki işbirliğine, Lübnan’ın da örtülü olarak davet edilmesidir. Lübnan’ın onayı şartına bağlanan işbirliği iradesi, KİP’in faal olduğu bir başka devletin de bu mekanizmaya dahil edilmesi anlamına gelmektedir. İlginç olan ise Lübnan’ın bu görüşmelerde yer almaması ve metinde imzasının bulunmamasıdır. Bu hükümden varılacak sonuç ise Türkiye’nin o dönemdeki kararlılığın ne kadar üst düzeyde olduğunun anlaşılmasıdır.

B. 10 Eylül 2001 Tarihli Antlaşma

Türkiye ile Suriye arasında yapılan 10 Eylül 2001 tarihli antlaşma, her iki devletin İçişleri Bakanları arasında imzalanmıştır. Tam adı, “Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti İçişleri Bakanlıkları Arasında İşbirliği Anlaşması” olan bu antlaşma, Şam’da imzalanmıştır60. Dört bölümden ve 21 maddeden oluşan antlaşmanın Üçüncü Bölümü, “Terörizmle Mücadele Alanında İşbirliği” başlıklıdır ve üç maddeden oluşmaktadır.

2001 Anlaşması’nın Üçüncü Bölümü’nün ilk maddesi olan 12. maddede tarafların, sınırları içinde diğer tarafın ve vatandaşlarının güvenliğine yönelik terörist veya silahlı eylemlerin önlenmesi amacıyla etkin tedbirler alacağı düzenlenmiştir. Takip eden 13. maddede de yine tarafların, diğer tarafın güvenliğini hedef alan terör olaylarına ilişkin talep edilen bütün bilgileri ve belgeleri diğer tarafa aktaracağı ifade edilmiştir

Üçüncü Bölüm’ün son maddesi olan 14. madde ise Adana Mutabakatı’na ve 17 Temmuz 1987 tarihinde iki devlet arasında imzalanan “güvenlik meselelerinde işbirliği protokolü”ne61 atıf yapmaktadır. Maddeye göre bahsi geçen mutabakat ve protokol hükümleri uyarınca, tarafların kendi sınırları içerisinde diğer tarafın güvenliğine ve vatandaşlarına yönelik terör eylemleriyle mücadele edileceği ve bu eylemlerin önlenmesi amacıyla işbirliği yapılacağı belirtilmiştir.

2001 Anlaşması’nın konumuzla ilgili yukarıdaki hükümleri değerlendirildiğinde, tarafların kendi devlet ülkelerinden kaynaklanan terörizm eylemlerini önleme yükümlülüğü, açıkça ifade edilmiştir. Bir başka deyişle taraflar, ülke bütünlüğüne saygı ilkesine riayet edeceklerini teyit etmişlerdir. Ayrıca Adana Mutabakatı’na atıf yapılmış olması da özellikle Suriye’nin KİP ve diğer terör örgütlerine yönelik faaliyetlerin önlenmesi bağlamındaki yükümlülüğünü, bu antlaşmanın bir parçası hâline getirmiş olmaktadır. Dolayısıyla tarafların karşılıklı yükümlülükleri yanında, Suriye’nin özel yükümlülüğü de bu belgenin içeriğine dahil edilmiştir.

C. 23 Aralık 2009 Tarihli Antlaşma

Türkiye ile Suriye arasında yapılan diğer antlaşma, 23 Aralık 2009 tarihli olup Şam’da imzalanmıştır. Her iki devletin İçişleri Bakanları arasında yapılan bu antlaşmanın resmî adı, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri Bakanlığı ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri Bakanlığı Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşması” şeklindedir62. Beş bölümden ve 41 maddeden oluşan antlaşmanın İkinci Bölümü, “Terör Örgütleri ve Terörizmle Mücadele Konusunda İşbirliği” başlıklıdır ve antlaşmanın 7.- 14. maddelerinden oluşmaktadır.

İkinci Bölüm’ün giriş kısmında, yukarıda ele alınan 2001 Anlaşması’nın 14. maddesi ve tarafların daha sonra yapacakları antlaşmalar göz önünde bulundurularak terörist eylemlerle mücadelede azamî işbirliği yapılacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda 7. maddenin ilk fıkrasında tarafların, kendi sınırları içinde, diğer tarafın güvenliğine ve vatandaşlarına yönelik terör eylemlerinin hazırlanmasını ve işlenmesini önlemek amacıyla etkin tedbirler alacağı ifade edilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasına göre taraflar ayrıca, diğer tarafın talebi üzerine, terör örgütleri ve terör faaliyetleriyle ilgili her türlü bilgiyi ve belgeyi de birbirlerine ileteceklerdir.

İkinci Bölüm’ün diğer maddelerinde, 7. maddenin 1. fıkrasında çerçevesi belirlenen yükümlülük derinleştirilmiştir. Bu bağlamda 8. madde ile bilgi, istihbarat ve değerlendirme paylaşımı ile operasyonel işbirliği; 9. madde ile radyo ve internet de dahil olmak üzere, terör örgütlerinin sesli/görsel veya yazılı yayınlarının engellenmesi; 10. madde ile tarafların kendi ülkelerinde terör örgütlerine çeşitli yollardan yardım edenlerle mücadele; 11. madde ile terörle mücadele yöntemleriyle ilgili bilgi ve tecrübe değişimi; 12. madde ile eğitim amaçlı karşılıklı staj, seminer, istişare toplantısı düzenleme, silah ve teknik donanım konularında bilgi ve tecrübe değişimi; 13. madde ile terör eylemlerinin hazırlanmasında ve gerçekleştirilmesinde kullanılabilecek teknik donanım ile her türlü silah ve mühimmat hareketiyle ilgili işbirliği ve bilgi değişimi konularında mutabakata varmışlardır. Son madde olan 14. maddede ise taraflar, bu kapsamda yapılan işbirliğini gözden geçirmek, gelecekte yapılacak işbirliğini planlamak ve yeni işbirliği alanları önermek üzere, bir Ortak Çalışma Grubu kurulmasına karar vermişlerdir.

2009 Anlaşması’na bakıldığında ilk dikkat çeken husus, 2009 Anlaşması’nın İkinci Bölümü’nün giriş kısmında, 2001 Anlaşması’nın 14. maddesine yapılan atıftır. Yukarıda görüldüğü üzere 2001 Anlaşması’nın 14. maddesi, Adana Mutabakatı ile alakalıdır. Bahsi geçen 14. madde, Adana Mutabakatı’nın uygulanmasına ilişkin olup Türkiye ile Suriye’nin devlet ülkesi içinden kaynaklanan ve terör eylemleriyle mücadele edilmesi ve işbirliği yapılması yükümlülüğünü düzenlemektedir. 2009 Anlaşması, tarafların bu yöndeki karşılıklı yükümlülüklerini hatırlattığı gibi Suriye’nin Adana Mutabakatı’ndan kaynaklanan tek taraflı yükümlülüğünü de perçinlemektedir.

Öte yandan, 2009 Anlaşması’nın İkinci Bölümü’nün giriş kısmında ayrıca, “tarafların gelecekte imzalayacakları anlaşma ve protokoller” tabiri, ele alınması gereken bir hükümdür. Türkiye ile Suriye’nin henüz akdetmedikleri antlaşmalara değinilmiştir. Dolayısıyla her iki devlet arasında, benzer içerikte ve yönde ama henüz imzalanmamış muhtemel antlaşmalarla ilgili bir şerh düşülmüştür. Metnin dilinden, bu konudaki yaklaşımın devam edeceği örtük olarak taahhüt edilmiş olmaktadır.

2009 Anlaşması’nın 7. maddesi, Adana Mutabakatı ve 2001 Anlaşması hükümlerinin tekrarını oluşturmaktadır. Zira bu hükümler, “tarafların devlet ülkesinden kaynaklanan terör eylemlerinin hazırlanmasını ve işlenmesini önlemeye yönelik tedbirlere” dairdir. Söz konusu hükümler, genel nitelikte bir irade beyanı niteliği taşımaktadır ve herhangi bir kısıt ya da şart içermemektedir. Dolayısıyla tarafların terörle mücadeleye yönelik ve kendi devlet ülkelerinden kaynaklı terör eylemlerini önlemeye yönelik çok geniş bir yükümlülüğü doğmaktadır. Bu hükümle birlikte taraflar bir kez daha, ülke bütünlüğüne saygı ilkesine uymayı taahhüt etmişlerdir.

2009 Anlaşması’nın İkinci Bölümü’nde yer alan ve devam eden hükümler, taraflar arasındaki işbirliğinin somut alanlarına işaret etmektedir. 2001 Anlaşması ile mukayese edildiğinde, işbirliği alanlarının detaylandırıldığı görülmektedir. 2001 Anlaşması’nın imzalanmasından sonra yapılan bu düzenleme, tarafların meseleye daha titiz yaklaştıklarını da göstermektedir. Öte yandan bahsi geçen 9.-14. maddeler adeta, yukarıda işaret edilen “tarafların gelecekte imzalayacakları anlaşma ve protokoller”in bir habercisi gibidir. Zira aşağıda görüleceği üzere 21 Aralık 2010 tarihli antlaşma, taraflar arasında bu konuda akdedilen en detaylı antlaşmadır.

Ç. 21 Aralık 2010 Tarihli Antlaşma

Türkiye ile Suriye arasında yapılan son antlaşma, 21 Aralık 2010 tarihlidir. Tam adı, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması” olup, Ankara’da imzalanmıştır63. Dokuz bölümden ve 23 maddeden oluşan bu antlaşma, 2001 ve 2009 yıllarında yapılan antlaşmalarından farklı olarak genel anlamda bir güvenlik işbirliğine değil terör ve terör örgütlerine yönelik, özel nitelikli bir işbirliği antlaşmasıdır.

2010 Anlaşması’nın giriş kısmında, Adana Mutabakatı’na ve 2009 Anlaşması’na atıf yapılmış ve ayrıca taraflar arasındaki diğer ikili antlaşmalara değinilmiştir. Bir başka deyişle giriş kısmında, o güne kadar taraflar arasında yapılan bütün ikili düzenlemelerin varlığı bir kez daha teyit edilmiştir. Bununla birlikte, dikkat çeken husus, Adana Mutabakatı’nın ve 2009 Anlaşması’nın ismen zikredilmesidir.

2010 Anlaşması’nın Birinci Bölümü, “Anlaşmanın Amacı ve Kapsamı” başlıklıdır ve dört maddeden oluşmaktadır. 1. maddenin a bendinde, Adana Mutabakatı’nın geliştirilmesinin ve etkin kılınmasının; b bendinde, tarafların güvenliğini ve istikrarını tehdit eden terör eylemlerine ve örgütlerine karşı ortak mücadele için yasal ve kapsamlı bir çerçevenin oluşturulmasının; c ve d bentlerinde de ortak bir terörle mücadele politikası geliştirilmesinin, istihbarat paylaşımı ve bilgi değişimi yapılmasının amaçlandığı belirtilmiştir. Maddenin son bendi olan e bendinde ise Adana Mutabakatı ile oluşturulan uygulama mekanizmalarından hareketle bütün türleriyle birlikte terörle ve terör örgütleriyle mücadele, samimi ve kararlı bir güvenlik işbirliğinin hedeflendiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere 1. madde, genel bir çerçeve çizmiştir.

2. ve 3. maddelerde, “PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ve çeşitli adlar altındaki uzantıları/yan kuruluşları” tabiri kullanılarak 2010 Anlaşması’nın KİP ve ona bağlı örgütler başta olmak üzere, diğer terör örgütlerine karşı ortak mücadelede işbirliğini esas aldığı belirtilmiştir. Ayrıca kişi, grup ve eylemler içerisinde hangilerinin terör, terör örgütü ve terörist olarak niteleneceği hususunda da ortak kararlara göre hareket edileceğine işaret edilmiştir. Bölümün son maddesi olan 4. maddede ise 2010 Anlaşması’nın tarafların kendi sınırları içindeki güvenlik işbirliği faaliyetlerini de kapsadığı, Türkiye ile Suriye’nin kendi devlet ülkelerinde etkin güvenlik tedbirleri alacağı ifade edilmiştir.

2010 Anlaşması’nın İkinci Bölümü, “PKK/KONGRA GEL Terör Örgütü ve Diğer Terör Örgütlerine Karşı Ortak Mücadele” başlıklıdır. Bu bölümün tek maddesi olan 5. maddede, ilginç bir ibare dikkat çekmektedir. Buna göre taraflar, “mevcut adları ve gelecekte alabileceği diğer adlar da dahil olmak üzere PKK/KONGRA GEL”in ve bununla ilintili diğer kuruluşların ve oluşumların terör niteliğini vurgulayarak bu örgütlerle ve diğerleriyle mücadele etmeyi taahhüt etmişlerdir. Bu hüküm, KİP’in zaman zaman başvurduğu isim değişikliğine karşı alınmış bir önlem olarak düşünülmüştür64. Öte yandan 2010 Anlaşması, başlığı ve içeriği itibarıyla genel olarak terörizme ve terör örgütlerine yönelik bir işbirliği antlaşması olmakla birlikte, metinde odak noktasını KİP oluşturmaktadır. Metnin dilinden, tarafların daha çok KİP’e yönelik bir antlaşma için bir araya geldiği anlaşılmaktadır ki bu durumda, Türkiye’nin yaklaşımının Suriye tarafından kabul edildiği sonucu çıkmaktadır. Ayrıca Suriye’nin de Adana Mutabakatı’ndan beri KİP’e olan yaklaşımının devam ettiği görülmektedir.

2010 Anlaşması’nın 5. maddesinin devamında, tarafların taahhüt ettiği terörle genel mücadelenin somut alt alanları belirlenmiştir. Maddenin a bendinde, “özellikle PKK/KONGRA-GEL terör örgütü” ibaresi kullanılarak hiçbir terör örgütünün tarafların devlet ülkesini kullanamayacağı, güvenlik ve istikrarını bozamayacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamda, sekiz başlık altında yasaklanan faaliyetler sıralanmış ve tarafların gerekli bütün tedbirleri alacağına işaret edilmiştir. Ayrıca maddenin b ve c bentlerinde de KİP liderlerine ve üyelerine, yasal veya yasa dışı ikamet imkânı tanınmayacağı ve bu kişilerin ticarî, siyasî, askerî, vb. herhangi bir faaliyette bulunamayacağı; bu kimselere herhangi bir kolaylık sağlanamayacağı ve bahsi geçen şahısların diğer tarafa veya üçüncü bir devlete geçmek üzere tarafların devlet ülkesini kullanamayacağı hüküm altına alınmıştır.

2010 Anlaşması’nın diğer hükümleri, terör örgütlerinin ve faaliyetlerinin sürekli takibi ve engellenmesi; terör örgütü mensuplarının yakalanması ve teslim edilmesi; bilgi, belge ve istihbarat paylaşımı; işbirliği mekanizmaları ve taraflar arasındaki düzenli görüşmeler ile alakalıdır. Oldukça kapsamlı bir şekilde düzenlenen bu hükümlerle ilgili ortak özellik, terörle ortak mücadelede, KİP ve ilişkili bütün terör örgütlerinin odak noktası olarak seçilmiş olmasıdır.

2010 Anlaşması genel olarak değerlendirildiğinde, Adana Mutabakatı’ndan itibaren taraflar arasında başlayan sürecin devam etmekte olduğu görülmektedir. Nitekim başta Adana Mutabakatı ve 2009 Anlaşması olmak üzere bütün ikili antlaşmalara atıf yapılmıştır. Bununla birlikte, yukarıda işaret ettiğimiz üzere, Adana Mutabakatı dışındaki düzenlemeler karşılıklı yükümlülükler içerirken Adana Mutabakatı, Suriye’nin tek taraflı yükümlülüklerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla Suriye’nin KİP ile ilgili yükümlülükleri açısından durum, değişmemiştir. Yine değişmeyen temel esas ise ülke bütünlüğü ilkesine saygı yükümlülüğüdür.

2010 Anlaşması, bir özel kural niteliği taşımaktadır. Zira metin, 2001 ve 2009 antlaşmalarının genel kural çerçevesinden farklı olarak sadece terörizmle ve terör örgütleriyle mücadele temelinde kaleme alınmıştır. Bu bağlamda bir başka husus da özel kural niteliği taşıyan 2010 Anlaşması’nda, KİP ve ilişkili bütün kuruluşları için daha da özel bir alan yaratılmış olmasıdır. Dolayısıyla içeriği itibarıyla bu metin, KİP odaklı bir düzenlemedir. Öte yandan KİP’in zaman zaman uyguladığı isim değiştirme stratejisine karşı alınan önlem de dikkat çekicidir. Bu yönüyle metin, sadece mevcut şartları değil gelecekte ortaya çıkabilecek ihtimâlleri de göz önünde tutmuştur.

2010 Anlaşması metninin KİP odaklı olarak kaleme alınmasında, Türkiye’nin etkisinin olduğu açıktır zira KİP ile asıl mücadele eden taraf, Türkiye’dir. Kısacası Türkiye, KİP ile mücadelesindeki stratejisini Suriye’ye bir kez daha benimsetmiştir. Bir başka deyişle Adana Mutabakatı’nda Türkiye’nin etkin iradesiyle ortaya çıkan hükümler, bu antlaşmada da devam etmiştir. Nitekim 2010 Anlaşması hükümleri ile Adana Mutabakatı hükümleri arasında ciddi bir paralellik söz konusudur. Dolayısıyla 2010 Anlaşması için “Adana Mutabakatı’nı da kapsayacak şekilde, söz konusu mutabakatın genişletilmiş hâlidir.” denebilir.

Kaynak: Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi

 

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar