İstanbul
DOLAR18.6215
EURO19.4637
ALTIN1050.2
Gökhan ARSLAN

Gökhan ARSLAN

Mail: [email protected]

94 Ekonomik Krizinin Tarihçesi ve Çıkarılması Gereken Dersler

94 Ekonomik Krizinin Tarihçesi ve Çıkarılması Gereken Dersler

Kriz kavramının tanımı son derece geniştir. Sosyal bilimlerin doğası gereği ortak bir tanım üzerinde uzlaşıya varılamamış olmasına rağmen yapılan farklı tanımlar hep aynı payda da birleşmiştir. Kriz, ekonominin dengeli bir durumdan dengesiz bir duruma ya da istikrarlı bir durumdan istikrarsız bir duruma düşmesi olarak ta tanımlanabilir. 

Türkiye Ekonomisi tarihsel süreçler içerisinde belli dönemlerde krizler yaşamıştır. 1987-2001 yılları arasında da siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkların yaşandığı dönemler olmuştur

Türkiye Cumhuriyeti 2002 yılı seçimlerine kadar birçok kez koalisyon hükümetleri tarafından yönetilmiştir. 1980’den sonra Türkiye’de yeni bir ekonomik düzen oluşmuştur, bu ekonomik düzen 1970 yıllarının durağan ekonomisinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Krizle karşılaşan ekonomiler bozulan ekonomik dengelerini yeniden düzenlemek amacıyla ekonomik yapılarına uygun olan ve istikrar politikası olarak adlandırılan çeşitli programlar uygularlar.

1980 yıllarının sonuna doğru kuru düşük tutmak suretiyle enflasyonu düşürme politikası 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbest bırakılması sonucu hızlanmıştır. 1980 askeri darbesi sonrasında 1983 yılında Milli Güvenlik Konseyi siyasi partilerin tekrardan kurulmasının yolunu açtı. 1983 seçimlerine sadece 3 parti katılabilmişti ve Turgut ÖZAL’IN genel başkanlığını yaptığı Anavatan Partisi (ANAP) %45.15 oy oranı ve 211 Milletvekili sayısına ulaşarak iktidara gelmiştir. 1991 yılına kadar tek başında iktidarda kalan ANAP 20 Ekim 1991 yılında iktidarı kaybetmiştir. ANAP’IN iktidarının sonu aynı zamanda tek parti ikitdarının da sonu olmuştur. Seçimlerde tek başına iktidara gelecek kadar oy alamayan partiler koaliyon kurarak hükümeti kurmak zorunda kalmışlar ve bunun sonucunda SHPDYP koalisyon hükümeti kurulmuştur.

1994 yılı Türkiye için ekonomik anlamda biriken sorunlarla başa çıkmak zorunda kalınan bir yıl olmuştur. Cari açık, bütçe açıkları, kamu açıkları ve dış borçlar gibi birçok ekonomik göstergede erozyonlar meydana gelmiştir.

Cari açıkları ve kamu açıklarının artması 1994 Krizinin temel nedeni olarak belirtilmektedir. Bu açıkların bu kadar fazla derecede olmasında hükümetin uyguladığı politikaların da etkisinin olduğu düşünülebilir. Kamu giderlerindeki sürekli artış, israf ve savurganlık artmış bunun sonucunda kamu kesimi açıkları önemli boyutlara ulaşmıştır.

Kriz başlamadan önce uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunu düşüreceğine dair söylentilerin dolanması da piyasaların panik havasına girmesine neden olmuş ve daha sonra beklenildiği gibi uluslararası derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu düşürmüştür.3 Krizin bir başka nedeniyse gelişmekte olan mali piyasaların çok genç olması ve uluslararası para piyasalarının spekülasyonlarına denetimsiz bir biçimde entegre olması olmuştur.

1994 ekonomik krizi dönemin başbakanı Tansu Çiller’in liderliğini yaptığı koalisyon hükümetinin 5 Nisan kararlarını ilan etmesiyle sonuçlanmıştır. Bu kararların alınmasındaki temel amaçlar, mali piyasaları dengeli konuma getirmek, TL’den kaçışı önlemek, enflasyonu düşürme, kamu kesiminde dengeyi kurmak ve ödemeler bilançosu açıklarını azaltmaktır.5 Açıklanan istikrar paketiyle hükümet maliye politikalarıyla ilgili kararlar almış, bir defalık vergi arttırmayı ve kamu mallarının fiyatlarının önemli miktarda arttırılmasını içeren bir politika planlayarak fon gereksinimi için gerekli olan finansmanı buradan karşılamayı planlayarak, enflasyonla mücadele için talep kısıcı politikalar geliştirmiştir.

Bu çalışma 1994 Krizi ve 5 Nisan kararları çerçevesinde Türkiye ekonomik ve siyasi ortamını incelemektedir.

1994 KRİZİ VE SİYASİ DÖNEMLER

Anavatan Partisi (ANAP) Dönemi

1983 yılında Milli Güvenlik Konseyi 1983 yılında siyasi partilerinin tekrardan kurulmasını serbest bıraktı.1983 seçimlerine sadece 3 parti katılabilmişti. Turgut Özal’ın Genel Başkanlığını yaptığı ANAP(Anavatan Partisi) %45.15 oy oranıyla 211 milletvekiliyle iktidarda söz sahibi olmuştur. Anavatan partisinden sonra %30.46 oy oranı ve 117 milletvekiliyle Halkçı Parti (HP), %23.27 oy oranı ve 71 milletvekili sayısıyla Milliyetçi Demokrat Parti (MDP) millet meclisinde söz sandalye sahibi olmuştur.

1991 yılına kadar iktidarı elinde bulunduran ANAP’ın Genel Başkanı Turgut Özal liberal ekonomiden yana tavır almıştır. ANAP Hükümetinin birinci döneminde ithalat ve ihracat artmıştır. Hükümetin ithalatı serbest bırakmasına karşılık güven ortamının oluşmaması nedeni ile yabancı sermaye Türkiye’ye yeterince giriş sağlamamış ve Turgut Özal’ın düşünceleri gerçekleşmemiştir. Bu dönemlerde kamu harcamaları artış göstermiş, kamu girdileri düşünüldüğü gibi olmamış ve kamu ciddi bir borç yükünün altına girmiştir. Bunun yanında 1983 yılında Siirt’in Eruh ilçesinde başlayan terör saldırıları da günden güne artış göstermiş ve ülkeyi siyasi ve ekonomik açıdan sarsmaya başlamıştır.

1984 yılı ile birlikte mal-hizmet ile sermaye, döviz piyasalarında serbestleşme süreci hız kazanmıştır. İthalatta miktar kısıtlamaları şeklinde uygulanan korumacılık yerini gümrük vergisi artı fonlar yoluyla fiyat korunmasına bırakarak ithalattaki serbestleşme süreci başlamış ve gümrük vergileri yaklaşık olarak yarıya indirilmiştir. İthalat serbestleşmesinin bir ithalat patlamasına yol açmasını önlemek amacıyla TL’nin tartılı reel efektif değerinin düşürülmesi 1988 yılına kadar sürdürülmüştür. Ayrıca ithalat serbestleşirken, ihracata teşvik amacıyla konulmuş olan ihracattaki vergi iadeleri, Türkiye’nin GATT Sübvansiyon anlaşması ile çeliştiği için öncelikle oranı düşürülmüş, 1988 yılına gelindiğinde de uygulamasına son verilmiştir.

1985 sonu itibariyle yurtiçinde yerleşik olan veya olmayan bankalarda döviz tevdiat hesabı açmalarına izin verilmiştir. Benzer serbestleşme süreçleri ve kurumlaşmalar para ve sermaye piyasalarında da gerçekleştirilmiştir. Nitekim, 1986’dan itibaren bankalar arası para piyasaları işlemleri yapılmaya başlanmış, bunu 1987’de TCMB’nin açık piyasa işlemleri yapmaya başlaması izlemiş ve daha önce serbest bırakılıp fakat 1982-1983’de yaşanan finansal kriz sonucunda denetim altına alına mevduat faizleri de serbest bırakılmıştır. Ayrıca 1986’da İstanbul’da borsa kurulmuş ve başlangıçta borsanın temel malzemesini devlet borçlanma kâğıtlarıyla özelleştirme sürecine girmiş KİT hisselerinde oluşmuş ancak bir süre sonra özel kesimin kâğıtları da borsa kapsamına girmiştir. Yabancıların bu piyasaya girmeleri 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleşmesiyle mümkün olmuştur.

1980’li yılların ortalarında uygulamaya geçilen özelleştirme uygulaması Türkiye’nin krizden çıkış yolu olarak görülmüştür. 1984 yılından sonra enflasyonun da yeniden hız kazanmasıyla reel ücretlerdeki düşüş devam etmiştir.

Türkiye’de serbestleşmenin başarı göstergeleri,1984-1987 aralığında GSMH büyüme hızının % 7 gibi bir düzeye ulaşması, ihracat sayesinde kullanılan atıl kapasiteler ile birlikte imalat sanayisinin büyüme hızının %8,9 gibi yüksek bir düzeye ulaşması, tarımda yılda % 2 gibi düşük fakat önceki dönemin olumsuzluğunu aşmış bir büyüme, cari işlemler açığının GSMH’ YE oranın 1980-1983 döneminde % 4’ten % 1,7’e düşmesi, cari işlemlerinin 1984-1987 döneminde dış borç faizleri hariç tutulduğunda artı bakiye vermesi, ihracatın neredeyse iki katına çıkması, yeni hizmet ihracı gelirlerinin devreye girmeye başlaması şeklinde sıralanabilir. Bu başarı göstergeleri, Türkiye’nin uluslararası finans piyasalarının güvenini kazanarak, bu dönemde rahatça borçlanabilmesini sağlamıştır.

Bu başarı göstergelerinin yanı sıra ekonomide hem yapısal-temel nitelikli hem de finansal nitelikli dengesizlikler zaman içinde büyüyerek bu sürecin sonunu hazırlamıştır. Bu dengesizliklerden ikisi,1980-1983 döneminde devlet iç borç stokunun GSMH’ YE oranının %15.3’ten 1984-1989 döneminde %21’e yükselmesi ve faiz ödemelerinin GSMH’ YE oranının da %1’den % 2,5’e yükselmesiydi. Ayrıca, ihracatın artması için kullanılan reel devalüasyonlar, doğrudan dış ticaret mallarının iç piyasadaki fiyatları artması nedeniyle enflasyona neden olmuştur. Bütçe açıkları da yine ihracatı arttırmak için uygulanan vergi iadesi teşvikleri ile büyümüştür. Bu arada yapılan büyük desteklere rağmen, ihracat dönem başında gösterdiği büyüme hızını kaybetmiştir. Çünkü daha önceki dönemde ihracatın artışı için kullanılan değişkenler tersine dönmüştür. İhracatı arttırma pahasına katlanılan reel devalüasyonları, reel ücretlerde ki yaşanan gerilmeleri ve ihracata vergi iadesi rejimini sürekli şekilde sağlamak mümkün değildi.1988’e gelindiğinde sabit sermaye yatırımlarında önemli bir artış olmaması nedeniyle var olan kapasitelerin kullanımında sınıra ulaşılmıştır. Ayrıca yeni kapasitelerin yaratılmaması verimliliği olumsuz etkilemiştir. İhracatın kaynağı kamunun altyapı özel kesimin ise konut yatırımlarına ağırlık vermesi nedeni ile büyüyememiştir.

1988’e gelindiğinde ihracatın artışına neden olan faktörler tükenmiş ve sabit ve sabit sermaye yatırımları ihracatın artışına neden olacak tarım ve imalat sanayi gibi alt kesimlere yönelmemiştir. Özellikle 1989’dan itibaren çalışan kesimin artan talepler sonucunda işçi ücretlerinde önemli artışlar olmuştur. Ayrıca, reel ücretteki artışın yanı sıra ticari ve tüketici kredi hacimlerinin genişlemesi, iç talebin uyarılmasına neden olmuştur. Kısacası bundan sonra ihracat artışına neden olacak şartların varlığı şüpheli hale gelmiştir.

1983 yılında % 45,1 oyla tek başına iktidara gelen Anavatan Partisi, 1987 yılında girdiği ikinci genel seçimlerde de oyunu düşürmesine rağmen yeniden tek başına iktidara geldi. Fakat özellikle, 1987’de siyasi yasakların referandumla kalkmasıyla, eski siyasetçilerin (Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş) siyaset sahnesine dönüşü ANAP’ın tek parti hâkimiyetini sarsmaya başladı.

Bu siyasal ortamda ANAP’IN kararı sonucu yerel seçimlerin erkene alınması için referandum yapıldı. Fakat “Hayır” oyları fazla çıktı ve seçim tarihi normal zamanı olan 26 Mart 1989’da yapıldı. Turgut Özal bu seçimi kendisinin siyasi geleceği ile ilişkilendirerek, bir “güven oylaması” havasına sokarak, “Yeterli oyu alamazsam giderim!”çıkışını yaptı. 10 Fakat seçimden üçüncü parti olarak çıkmasına rağmen istifa etmedi ama kendi partisi içinde dahi eleştirilerin hedefi oldu. Öyle ki, ANAP Grup Başkanvekili Mükerrem Taşçıoğlu seçimden sonraki ilk grup toplantısında Turgut Özal’ı konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ederken, “Yeni çıktık 89 seçimlerinden, büyük bir hezimete uğradık. Bu işin baş sorumlusu Sayın Başbakanı kürsüye davet ediyorum” diyecekti. Dolayısıyla, Turgut Özal’ın ANAP’ı güçten düşüyor ve kendisinin de iktidarı sarsılıyordu. Diğer bir ifadeyle, ANAP’ın bir sonraki genel seçimlerde iktidarı kaybedeceğinin sinyalleri güçlü olarak gelmeye başlamıştı. Bu tablo da Özal’ın muhalefete düşme riskine karşı Çankaya Köşkü’ne çıkması fikrini güçlendirmiştir. 

10 Ekim 1989 günü Cumhurbaşkanlığı adaylık süreci resmen başladı. Bu arada Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin adaylık takviminin başlamasıyla birlikte, ABD’den bir değerlendirme geldi. Çoğunluğu Türkiye ile ilgili komisyonlarda görev alan Kongre üyelerinin yardımcıları, içinde bulunulan ortamda Özal’ın cumhurbaşkanı olmasının Türkiye’ye siyasi istikrarsızlık getireceğini ve bundan da ülkenin büyük zarar görebileceğini belirttiler. Ayrıca siyasi istikrarsızlıktan zaten kritik bir durumda olan Türk ekonomisinin büyük zarar göreceğinin de altını çizdiler.

Başbakan ve ANAP Genel Başkanı Turgut Özal, partisinin 17 Ekim 1989 tarihli grup toplantısında Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı olmaya aday olduğunu “Adaylığımı koydum, ben size emanetim” sözleri ile açıkladı.13 Daha sonra beş milletvekilinin ayrı ayrı hazırladıkları ve toplam 166 ANAP milletvekilinin imzasını taşıyan önergeler Meclis Başkanlığı’na verilerek, Başbakan Özal resmen aday oldu. Özal’ın adaylığını açıklamasının hemen ardından ANAP milletvekilleri kararı uzun süre ayakta alkışladı. Bu arada Özal duygulandığından, milletvekilleri “Her zaman aramızdasın… Biz de oraya geliriz” diye destek oldular. Turgut Özal da, seçim tamamlanıncaya kadar partisinin başında kalacağını açıkladı

ANAP içinde yaşanan çalkantılar ve muhalefetin sert tutumu arasında 20 Ekim 1989 tarihinde cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu yapıldı. Beklendiği gibi, en güçlü aday olmasına karşın Turgut Özal yeterli oy sayısı olan 300’e ulaşamadığı için seçilemedi. İlk tura DYP ve SHP katılmayarak Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanlığı seçimi boykot edildi. 284 ANAP milletvekilinin 247’si Turgut Özal’a, 18’i Fethi Çelikbaş’a oy verirken; 17 ANAP’lı da boş oy kullandı. 3 oy da geçersiz sayıldı.76 284 ANAP milletvekili ile bir bağımsız milletvekilinin (Zeki Çeliker) girdiği oylamada TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut, tutuklu milletvekili İdris Arıkan ve yurtdışında bulunan Cahit Aral yer almadı.15 ANAP’tan 35 milletvekili fire vermişti.

İlk tur tüm karşılıklı söylem ve ANAP içinden yükselen seslerin arasında geride kaldıktan sonra, ilk turdan dört gün sonra, 24 Ekim’de ikinci tur oylama gerçekleştirildi. İlk turda 35 fire veren iktidar partisi bunun önüne geçmek için ilk turda boş oy verenleri bazı milletvekili ve bakanlar aracılığıyla yakın markaja aldı.16 Seçilebilmesi için 300 oy alması gereken Turgut Özal, 284 milletvekilinin katıldığı oylamada, ilk tura göre 9 oy daha fazla alarak 256 milletvekilinin desteğini sağladı. Diğer aday Çelikbaş ise 17 oy aldı. 2 oy da geçersiz sayıldı. Bu sonuçlara göre, seçim üçüncü tura kaldı.

İlk iki turda yeterli oyu alamadığı için seçilemeyen Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkması için üçüncü turda desteğini sağlayacağı salt çoğunluk olan 226 oyu alması yeterli olacaktı. Geride kalan turlarda oyunu arttıran Özal, 31 Ekim 1989 tarihinde 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 8. Cumhurbaşkanı seçildi. Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi’nden verilen bilgiye göre, Turgut Özal 9 Kasım günü önce TBMM’de yemin edecek, sonra da Çankaya Köşküne giderek görevi 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’den devraldı. Turgut Özal 9 Kasım’da, Köşk’e çıktığı gün TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’u başbakan olarak görevlendirerek ilk icraatını gerçekleştirmiş oldu.

İlk iki turda yeterli oyu alamadığı için seçilemeyen Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkması için üçüncü turda desteğini sağlayacağı salt çoğunluk olan 226 oyu alması yeterli olacaktı. Geride kalan turlarda oyunu arttıran Özal, 31 Ekim 1989 tarihinde 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 8. Cumhurbaşkanı seçildi. Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi’nden verilen bilgiye göre, Turgut Özal 9 Kasım günü önce TBMM’de yemin edecek, sonra da Çankaya Köşküne giderek görevi 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’den devraldı. Turgut Özal 9 Kasım’da, Köşk’e çıktığı gün TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’u başbakan olarak görevlendirerek ilk icraatını gerçekleştirmiş oldu.

Bölgesel çatışmaların yoğunlaştığı, gelir adaletsizliğinin giderek derinleştiği, medya araçlarından yeni bir döneme girildiği vurgusu ile kapitalizmin dayatması, iletişim alanındaki yeni buluşlar 1990’lı yılların ayırt edici özellikleriydi. Dönemin en çok kullanılan kavramı ise ‘küreselleşmeydi.

1990 yılı birçok kamu sektöründe toplu iş sözleşmelerinin imzalanacağı yıldır fakat sendikalar ve hükümet ücretler konusunda ciddi anlaşmazlığa düşer. Zonguldak'taki Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ve Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) iş yerlerinde örgütlü olan Türk-İş'e bağlı Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) ile işveren arasında 48 bin işçi için sürdürülen toplu sözleşme görüşmeleri uyuşmazlıkla sonuçlanmıştı. Bunun üzerine sendika grev kararı almış 30 Kasım 1990'da grev başlamıştı. Sol partiler ile meslek kuruluşlarının da destek verdiği Maden İşçileri Sendikası 1991 yılının 4 Ocak'ında Zonguldak'tan Ankara'ya doğru 100 bin kişi ile yola çıktı. Yürüyüş 5 Ocak’ta Mengen'e ulaşmıştır. Madenciler Ankara'ya yaklaşmaktadır, gerilerinde 70 km yol bırakırlar. Mengen'den sonraki durak Gerede'dir; ancak ilçeye ulaşmadan üçüncü barikatla madencilerin önü kesilir. Madencilerin Mengen'deki bekleyişi, Ankara'ya gitmek üzere yola çıkacak olan Genel Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer’in konuşmasıyla son bulur. Konuşmanın ardından Denizer Ankara'ya yola çıkar, madenciler ise Zonguldak'a döner. Bu yürüyüş, Türkiye tarihinin en geniş çaplı işçi yürüyüşü olma özelliğini korumaktadır. Bu yürüyüşün diğer bir önemli sonucu ise siyasal iktidarın da değişmesine etki etmesi oldu.

Aynı dönemde Türkiye’de ise Genel Maden-İş’in grevi bir anda toplumun yakından ilgilendiği bir eylem haline gelmişti Zonguldak halkının grevi desteklemesi ise o güne kadar görülmeyen bir durumdu. Bu yürüyüş, Türkiye tarihinin en geniş çaplı işçi yürüyüşü olma özelliğini korumaktadır. Bu yürüyüşün diğer bir önemli sonucu ise siyasal iktidarın da değişmesine etki etmesi olur.

Mesut Yılmaz’ın 1991 yılında ANAP Genel Başkanlığı’na seçilmesi ve işçilerin sokağa dökülmesi muhalefet partileri tarafından erken seçim isteme sebebi 8 olmuştu. Halkın seçtiği bir Başbakan isteniyordu. TBMM’de tatil kararı ile birlikte erken genel seçimlere gidilmesi de kararlaştırıyordu.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar